Mizah, hayatın güldürme yönünü ortaya çıkaran bir sanat türüdür. Mizah eserleri sadece şaka, güldürme maksadıyla söylenip, yazılıp, çizilmediği gibi belli fikirleri ifade etmek için de ortaya konulabilir…
Şimdi size bir mizah sanatında bulunacağım ki eminim anlayacaksınız. Bir masal anlatacağım size ve kıssadan hisse alacağınızdan şüphem yok. Şimdi gelelim masala:
Bir varmış, bir yokmuş, Allah’ın deli kulları çokmuş. Bizden daha delisi, hiç yokmuş. Çok demesi pek günahmış. Azdan çoktan, hoppala, hoptan. Sana bir mintan yaptırayım, çerden çöpten. İlikleri karpuz kabuğundan, düğmeleri turptan. Zaman bu zaman bit, memurun bineği, pire yedeği iken. Dan topuzu, çavdar kalkanı iken. Bir tane kabını ayran ile doldurup, şerbet ile bitirirken. Çıkıp çarşı pazara “Bre, bre!” der gezerken. Bir de ne görsün, cebinde kuruş kalmamış. Abanmış cebindeki kartına. Girmiş bir dükkâna, fiyatları görünce “Oooo Oooo Ooooo” demekten kapanmamış ağızcağızı.
Evvel zaman içinde üç kuruşa doldurduğu torbasını bin kuruşta verse dolduramamış. Ne yaparım, ne ederim demiş, külahını koymuş eline… Sonra oturmuş bir ağaç gölgesine. Bir düşüneyim demiş, uzun uzun gelmişe gitmişe…
Eskiden memur zengindi, herkes kızı memurla evlensin derdi. Şimdi memursa fakirdir diyorlar. “Ah be” dedi. “Ne hale geldik şimdi” Sonra yola koyuldu tekrar. Az gitti, uz gitti, dere tepe düz gitti. Bir de ne görsün, müjde müjde diyor mahallenin bakkalı… “Ne müjdesi” diye soruyor bizim gariban. Bakkal cevap veriyor: “Gel bak, eğer istersen benden indirimli ürün alırsın. Hadi yaşadın, kenara para bile koyarsın. Vallahi her şey sizin için, hayat size güzel.” Bizim gariban bakakalmış öyle… Demiş ki: “Cebime geliyor kaşıkla, çıkıyor kepçeyle. Ben neremi örterim bu indirimle?”
Konu burada ne bakkal, ne gariban. Anlayanınız anladı çoktan…